Sitemizde, siz misafirlerimize daha iyi bir web sitesi deneyimi sunabilmek için çerez kullanılmaktadır.
Ziyaretinize varsayılan ayarlar ile devam ederek çerez politikamız doğrultusunda çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz.
X

Madde 28

III. Aşırı yararlanma

III. Aşırı yararlanma

Madde 28 - Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.

Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.

I-) 818 Sayılı Borçlar Kanunu:

III - Gabin

Madde 21 - Bir akitte ivazlar arasında açık bir nispetsizlik bulunduğu takdirde, eğer mutazarrırın müzayaka halinde bulunmas veya hiffetinden yahut  tecrübesizliğinden istifade suretiyle vukua getirilmiş ise, mutazarrır bir sene zarfında akdi feshettiğini beyan ederek verdiği şeyi geri alabilir.

Bu müddet, akdin inikadından itibaren cereyan eder.

II-) Madde Gerekçesi:

Madde 28 - 818 sayılı Borçlar Kanununun 21 inci maddesini karşılamaktadır.

Tasarının iki fıkradan oluşan 28 inci maddesinde, aşırı yararlanma koşulları, zarar görenin bu koşullar gerçekleşince, ifa ettiği edimi nasıl ve hangi süre içinde geri alabileceği ile söz konusu sürenin başlangıç ânı düzenlenmektedir.

818 sayılı Borçlar Kanununun 21 inci maddesinin kenar başlığında kullanılan “III. Gabin” şeklindeki ibare, Tasarının 28 inci maddesinde, “III. Aşırı yararlanma” şeklinde değiştirilmiştir.

818 sayılı Borçlar Kanunundan farklı olarak maddenin birinci fıkrasında, aşırı yararlanma durumunda zarar görene, sözleşmeyle bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini isteme yanında, sözleşmeyle bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteme hakkı da tanınmıştır.

818 sayılı Borçlar Kanununun 21 inci maddesinde öngörülen bir yıllık süre, Tasarının 28 inci maddesinin ikinci fıkrasında yeniden düzenlenmiştir. Buna göre, aşırı yararlanmanın söz konusu olduğu bir sözleşmede zarar gören, sözleşmeyle bağlı olmaktan kurtulmak ya da oransızlığın giderilmesini sağlamak istiyorsa, bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her iki durumda da sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak on yıllık hak düşürücü süreler içinde kullanabilecektir.

Maddenin ikinci fıkrasında, bir yıllık sürenin, sözleşmenin kurulduğu tarihten değil; öğrenme veya zor durumun ortadan kalktığı tarihten başlaması kabul edilmiştir. Ayrıca, zarar görenin sözleşmeyle bağlı olmama iradesini diğer tarafa açıklayabileceği on yıllık azamî (mutlak) bir süre öngörülmüş ve bu sürenin başlangıcı, bütün durumlarda sözleşmenin kurulduğu tarih olarak benimsenmiştir. Öte yandan, öğretide ileri sürülen görüşlere uygun olarak, aşırı yararlanmanın söz konusu olduğu bir sözleşmede zarar görenin, her zaman sadece sözleşmeyle bağlı olmaktan kurtulması yerine, oransızlığın giderilmesini istemek suretiyle sözleşmeyle bağlılığını sürdürmesi olanağı da tanınmıştır.

III-) Adalet Komisyonu Değişiklik Gerekçesi:

Tasarının 28 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “on” ibaresi, sözleşmelerdeki güven ve ahde vefa ilkelerinin sağlanması amacıyla “beş” şeklinde değiştirilerek madde kabul edilmiştir.

IV-) Kaynak İsviçre Borçlar Kanunu:

1-) OR:

III. Übervorteilung

Art. 21

1 Wird ein offenbares Missverhältnis zwischen der Leistung und der Gegenleistung durch einen Vertrag begründet, dessen Abschluss von dem einen Teil durch Ausbeutung der Notlage, der Unerfahrenheit oder des Leichtsinns des andern herbeigeführt worden ist, so kann der Verletzte innerhalb Jahresfrist erklären, dass er den Vertrag nicht halte, und das schon Geleistete zurückverlangen.

2 Die Jahresfrist beginnt mit dem Abschluss des Vertrages.

2-) CO:

III. Lésion

Art. 21

1 En cas de disproportion évidente entre la prestation promise par l’une des parties et la contre-prestation de l’autre, la partie lésée peut, dans le délai d’un an, déclarer qu’elle résilie le contrat et répéter ce qu’elle a payé, si la lésion a été déterminée par l’exploitation de sa gêne, de sa légèreté ou de son inexpérience.

2 Le délai d’un an court dès la conclusion du contrat.

V-) Yargı Kararları:

1-) Y. 17. HD, T: 31.10.2019, E: 2016/12468, K: 2019/10033:

“… Kanun metnindeki ifadelerden anlaşıldığı ve öğretide de kabul edildiği üzere, sözleşme hukukunda geçerli olan irade özerkliği ve sözleşme serbestisi ilkeleri gereğince, kişiler bir sözleşmedeki edim ve karşı edimi özgürce belirleyebilir, sözleşmenin şartlarını diledikleri gibi kararlaştırabilirler. Genel kural, sözleşme serbestisi ve irade özerkliği olmakla birlikte, sözleşmenin taraflarından güçsüz olanın korunması ile sözleşmenin tarafları arasındaki dengenin sağlanabilmesi, sözleşmenin yapılması sırasında iradesinin oluşumu sakatlanmış olan tarafın korunması bakımından ise, Kanun koyucu gabine ilişkin düzenlemeyi getirmiştir.

Kanun koyucu bir taraftan, anılan gereksinim ve düşüncelerle sözleşme kurulumunda iradesinin oluşumu sakatlanan ve güçsüz konumda olan tarafı korumak amacıyla gabin (aşırı yararlanma) müessesesini düzenlemiş; diğer taraftan ise, sözleşmelerin çok uzun süreler boyunca geçersiz kılınma riski altında bulundurulmasının önüne geçmek istemiş ve gabin hukuksal nedenine dayanan talepler için 1 ile 5 yıllık hak düşürücü süreler öngörmüş; bu suretle, sözleşmenin her iki tarafının haklarını da gözeten belirleme yapma yoluna gitmiştir.
Sözleşmenin taraflarından birinin, gabin hukuksal nedenine dayanarak sözleşmeyle bağlı olmamayı ya da sözleşmenin varlığını korumakla birlikte edimler arasındaki dengesizliğin giderilmesini istemesi halinde; öncelikle, gabin iddiasına dayanan talep için, kanunda öngörülen 1 ve 5 yıllık hak düşürücü süreler içinde talepte bulunulup bulunulmadığının belirlenmesi; ondan sonra gabinin objektif ve subjektif unsurlarının somut olayda varlığının irdelenmesi gerekir. Müzayaka (zorda kalma) haline dayanan gabin iddiası için Kanun koyucu, zorda kalma halinin ortadan kalktığı andan itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre öngörmüştür.

Gabin hukuksal nedenine dayanan fark tazminatı talebine ilişkin davada, müzayaka halinde ibraname imzaladığını iddia eden davacı tarafın bu durumda olup olmadığının, somut deliller ve ayrıntılı incelemeyle tespiti gereklidir.

Davacı vekili, müvekkilinin “... Petrol” isimli iş yerinde motor yağları, araç filtreleri gibi iş kolu ile ilgili ürünleri satışa sunduğunu, 19.10.2013 tarihinde çıkan yangın neticesinde satışa sundukları tüm ürünler ile ofis malzemelerinin tamamen yandığını, müvekkillerinin iş yerini yeniden açamadıklarını, bu nedenle ticari hayatlarına devam edemediklerini, alacaklıların da talepleri nedeni ile büyük mağduriyet içine girdiklerini, hasarın tazmini amacı ile sigorta şirketine yapılan başvurunun ise uzun süre sürüncemede kaldığını, bu nedenle noter kanalı ile 08.01.2014 tarihinde ihtarname gönderdiklerini, ihtarnameye dahi cevap vermeyen sigortacının gerçek zararın çok altında kalacak şekilde 260.436,00 TL ödemeyi teklif ettiklerini, yangın nedeni ile büyük zarara uğrayan müvekkilinin alacaklıların da sıkıştırması ile iflas etme noktasına geldiğini, ticari hayatını devam ettirebilmek için bu ödemeyi kabul etmek zorunda kaldığını, oysa gerçek zararın çok daha fazla olduğu gerekçesi ile müzayaka halinde olduğunu iddia etmiş, mahkemece … davacının, bu davayı açmadan önce davalı ... şirketi ile 19/10/2013 ve 21/10/2013 tarihli ibranameleri imzaladığı, bu ibranamelere göre söz konusu zarar konusunda mutabakata varıldığı ve bu zararın tazmin edilmiş olduğu, davacının bu hasar dolayısıyla davalı ....’den zimmetini her türlü hak, alacak ve davadan kayıtsız şartsız olarak ibra ettiğini açıkça ifade ettiği, her ne kadar davacı yanca, ticari faaliyetlerinin sürmesi bakımından davalı teklifinin kabul edildiği ve bir miktar ödemenin alındığı iddia edilmiş ise de, kendisi de tacir olan davacının basiretli bir tacir gibi hareket etmek yükümlülüğü olduğu, her iki yan tacir olmakla aralarında yapmış oldukları mutabakat ve sonrasında yapılan ödemeler ve bu ödemelere karşı imzalanan ibranamelere geçerlilik tanınması, yasal mevzuat ve yerleşik uygulama gereğince zorunlu olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. …

...

Her ne kadar davacı tacir olup basiretli tacir gibi davranması gerekli ise de ticari hayatın devamı, ticari faaliyete konu tüm emtiaların zarar görmesi ve zarar sonrası sigorta ödemelerine ilişkin genel uygulama (önce ibranamenin imzalanması ardından ödeme yapılacağına ilişkin ön şart ileri sürülmesi gibi) gözetildiğinde kural olarak irade özerkliği ve sözleşme serbestisi içinde imzalandığı kabul edilmesi gereken ibranamelerin, müzayaka halinde imzalandığı iddiası ile geçersiz kılınmak istendiği; bu biçimde geçersizliği sağlayarak bunun sonuçlarından yararlanacak olan ve istisnai bir yol olan gabinin hukuksal sonuçlarından yararlanmak isteyen davacı tarafın iddiasının doğru olup olmadığının araştırılması gerektiği açıktır.

Bu durumda mahkemece yapılacak iş; öncelikle davanın süresinde açılıp açılmadığının tespiti ile, süresi içinde açıldığının kabul edilmesi halinde; davaya konu yangın olayının meydana geldiği 2013 yılından önceye dönük yakın yıllardaki davacının mali durumunun, ticari defter ve kayıtları ile muhasebe belgeleri üzerinden yapılacak incelemeyle saptanması; bu konuda uzman mali müşavir bilirkişi heyetinden, davacının yangın hasarından önceki yakın yıllara ait işletme kar ve zararı, şirket özkaynakları, davacının hasar tarihinde mevcut borç-alacak miktarları konularında ayrıntılı rapor alınması; davacının hasar tarihinden önceki mali durumuna göre, yangından kaynaklanan hasarı bertaraf etme konusunda yeterli özkaynağı olup olmadığının detaylıca irdelenmesi, alacaklıların sıkıştırma iddialarının etraflıca araştırılması, bu husustaki taraf delillerinin toplanması ile gabinin subjektif unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediği irdelenmesi gereklidir.

Tüm bu araştırmalardan sonra; edimler arasındaki aşırı oransızlığın giderilmesini temin amacıyla, gabin iddiasıyla eldeki davanın açıldığı gözetildiğinde, gabinin objektif unsuru olan edimler arasındaki aşırı oransızlık şartının somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti için, davacının gerçek zarar miktarının doğru biçimde tespit edilmesi gerekir. Buna göre de; oluşturulacak uzman bilirkişi heyetinden, davacının hasar başvurusu sırasında davalıya sunduğu listenin, davalının aldığı eksper raporunun, yangın sonrası resmi görevlilerce tutulan tutanakların bir bütün olarak ele alınması ve hasar tarihinden önceki yıla ait ticari defter ve kayıtlar ile muhasebe belgeleri de incelenmek suretiyle, yangın olayından önce mevcut olup da olay nedeniyle hasar gören sigortalı unsurların bedellerinin ayrıntılı biçimde tespitinin yapılması konularında ayrıntılı, gerekçeli, mukayeseli ve denetime imkan sağlayacak bir rapor alınıp oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir.

Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda inceleme yapılıp bir karar verilmek üzere hükmün bu nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir. …”

2-) Y. 1. HD, T: 02.05.2013, E: 2013/1858, K: 2013/6651:

“… Dava; ehliyetsizlik, hata, hile ve gabin hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.

Mahkemece, … hata, hile olgusunun da gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. …

Ne var ki; davacı dava dilekçesinde murisin yaşlılığı, saflığı ve müzaayaka halinden yararlanılarak düşük bir bedelle temlikin sağlandığını, taşınmazın gerçek değeri ile satış bedeli arasında fahiş fark bulunduğu, akli melekelerinin eksikliği yüzünden kolayca kandırılmaya açık olduğunu da ileri sürmüştür.

İddianın açıklanan içeriği ve ileri sürülüş biçimi itibariyle; davada diğer iddialar yanında gabin (aşırı faydalanma) hukuksal nedenine de dayanıldığı açıktır.

...

Belirtmek gerekir ki; sözleşmenin gabin (aşırı yararlanma) nedeniyle illetli olduğunun kabulü için edim ve karşı edim arasındaki nispetsizliğin, taraflardan birinin, diğerinin şahsında mevcut özel bir durumu bilerek, istismar etmesi, sömürmesi sonucu oluşması gerekir. Dar ve zor durumda kalmaları nedeniyle, sözleşme yapmağa, mallarını çok düşük bedel ile devretmeye sürüklenmiş kişileri korumak zayıfı güçlüye ezdirmemek için hukukumuzda da düzenlemeler yapılmış 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 28. Maddesi (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 21. maddesi) ile aynen "..." hükmü getirilmiştir.

O halde, gabinden (aşırı yararlanmadan) söz edilebilmesi, objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı oransızlık yanında bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik (hafiflik) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki subjektif unsurun dahi gerçekleşmesine bağlıdır. …

Hemen belirtmek gerekir ki, gabin (aşırı yararlanma) davasında öncelikle edimler arasındaki aşırı oransızlık üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde mutazarrırın kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü psikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönler yani subjektif unsur derinliğine araştırılıp incelenmelidir.

… yukarıdaki açıklanan ilke ve olgular ve 6100 sayılı HMK’nun 203/ç maddesindeki (1086 sayılı HUMK’nun 293/5 maddesi) düzenleme karşısında hukuki işlemlerde irade bozukluğu ve aşırı yararlanma iddialarının yazılı belge olmasa bile tanıkla ve her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı olduğu açıktır.

… tarafların iddia ve delilleri ile açıklanan ilkeler doğrultusunda gerekli araştırma yapılıp tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, iptale konu taşınmazın uzman bilirkişiler aracılığıyla temlik tarihindeki değerinin keşfen belirlenen değerinin gabin (aşırı yararlanma) iddiası açısından irdelenmesi, hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken …”

3-) Y. 1. HD, T: 09.05.2016, E: 2016/4269, K: 2016/5762: 

“… Dava, gabin hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ile tescil istemine ilişkindir.

Davacı, … maliki olduğu … 25.000,00 TL. değerindeki taşınmazı yaşlılığı, rahatsızlıklarının etkisi ve davalı ile aralarında çıkan tartışma sonucunda davalıya 2.000,00 TL.ye sattığını ,satış işleminin korkutma, yanılma, aşırı yararlanma nedenleriyle sakat olduğunu ileri sürerek tapu iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalı taşınmazı 8.000,00 TL.ye satın aldığını, iddiaların yerinde olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece gabin koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Eldeki davada iddianın içeriğinden ve ileriye sürülüş biçiminden gabin hukuksal nedenlerine dayanıldığı açıktır.

Bilindiği üzere; sözleşmenin gabin (aşırı yararlanma) sebebiyle illetli olduğunun kabulü için edim ve karşı edim arasındaki oransızlığın, taraflardan birinin, diğerinin şahsında mevcut özel bir durumu bilerek istismar etmesi, sömürmesi sonucu oluşması gerekir. … Hemen belirtmek gerekir ki gabin davasında öncelikle edimler arasındaki, aşırı oransızlık üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde zarar gördüğünü iddia edenin kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü, psikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönler yani sübjektif unsur derinliğine araştırılıp incelenmelidir. Somut olaya gelince, davaya konu taşınmazın gerçek değeri ile satış değeri arasında aşırı fark olduğu açıktır.

Ne var ki aşırı yararlanmanın kabul edilebilmesi için objektif unsurlarının yanında subjektif unsurlarının da gerçekleşmesi gerekir. Davacı ...’in davalı ile arasında sınır uyuşmazlığı bulunduğu , taşınmazın alım satımı ile ilgili olarak önce 5.000,00 TL. konusunda anlaşılmış olup davacının itirazı üzerine satış bedeli olarak 8.000,00 TL. nin kararlaştırıldığı ,taşınmazın bu bedel üzerinden satışının gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.

Hâl böyle olunca davacının olayda herhangi bir düşüncesizliği bulunmadığından, temlikin iradi olması sebebiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde kabulüne karar verilmesi doğru değildir. …” 

4-) Y. 1. HD, T: 01.10.2012, E: 2012/10938, K: 2012/10436:

“… Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; kayden maliki olduğu çekişme konusu … bağımsız bölümü … tarihinde satış yoluyla gelini olan davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır.

Davacı dava dilekçesinde; dava dışı kızının mali sıkıntısına katkıda bulunabilmek amacıyla taşınmazını oğlu ve gelinin telkini ile temlik ettiğini, bedelin ödenmediğini, 71 yaşında olduğunu, kandırıldığını anılan temlikin hile ile gerçekleştirildiğini, akitteki değerin çok düşük gösterildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.

Bilindiği üzere; hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. … 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 36/1 maddesi (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 28/1 maddesinde) açıklandığı üzere “Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile sözleşmeye bağlı değildir.” Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.

Diğer taraftan; sözleşmenin gabin (aşırı yararlanma) nedeniyle illetli olduğunun kabulü için edim ve karşı edim arasındaki nisbetsizliğin, taraflardan birinin, diğerinin şahsında mevcut özel bir durumu bilerek, istismar etmesi, sömürmesi sonucu oluşması gerekir. …

… gabin (aşırı yararlanma) davasında öncelikle edimler arasındaki, aşırı oransızlık üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde mutazarrırın kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü psikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönler yani sübjektif unsur derinliğine araştırılıp incelenmelidir.

Somut olaya gelince; mahkemece, mülkiyetin kazanılmasının resmi senet ve tescille mümkün olduğu, iddianın mutlak yazılı delille ispatı gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Oysa, yukarıdaki açıklanan ilke ve olgular ve 6100 sayılı HMK’nun 203/ç maddesindeki (1086 sayılı HUMK’nun 293/5 maddesi) düzenleme karşısında hukuki işlemlerde irade bozukluğu ve aşırı yararlanma iddialarının yazılı belge olmasa bile tanıkla ve her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı olduğu açıktır.

Ne var ki, mahkemece yukarıda açıklanan ilke ve olguları kapsar biçimde bir araştırma yapılmadığı gibi yanılgılı düşünülerek davacının tanıkları dinlenmemiş, tanık dinletme isteği reddedilmiştir.
Hal böyle olunca; tarafların iddia ve delilleri ile açıklanan ilkeler doğrultusunda gerekli araştırma yapılıp tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, iptale konu taşınmazın uzman bilirkişiler aracılığıyla temlik tarihindeki değerinin keşfen belirlenmesi, hile iddiasının kanıtlanamaması halinde gabin (aşırı yararlanma) iddiası açısından değerlendirme yapılması hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken yazılı olduğu üzere noksan soruşturma ile neticeye gidilmiş olması doğru değildir. …”

5-) Y. 11. HD, T: 14.06.2017, E: 2015/14872, K: 2017/3714:

“… Davacılar vekili, müvekkillerinin vefat eden ...’nun eşi ve çocukları olduklarını, davalı ile murislerinin ... Kolektif Şirketi ve ... Ltd. Şti. ortakları ve aynı zamanda üç adet taşınmazın yarı yarıya oranda müştereken maliki olduklarını, … davalının ortaklığı bitirmek istediğini bildirerek hazırladığı protokolde şirket hisseleri ile taşınmazların devirlerinin yapıldığını, davalının şirketlerin değerlerini kendisine göre tespit ettiği ve buna göre müvekkillerine 183.000,00 TL ödendiğini, müvekkillerine bırakılan taşınmazlar ile davalı bünyesinde kalan taşınmaz arasında 1.000.000,00 TL’ye yakın farkın olduğunu, … müvekkillerinin büyük bir zarara uğradığını ileri sürerek … 150.000,00 TL’nin davalıdan tahsilini talep etmiş; birleşen davada ise … protokol nedeni ile uğradıkları zarardan dolayı … 1.000.000,00 TL’nin davalıdan tahsiline, … karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Mahkemece … protokol gereğince, yapılan paylaştırma sonucunda, ... Ltd. Şti.’nin finansal durumu konusunda davacıların yanıltıldığı ve adil bir paylaşımın olmadığı, ivazlar arasında orantısızlık bulunduğu, tanık beyanlarından da anlaşıldığı gibi davacıların murisi ...’nun 07/03/2003 tarihinde ölmesinden sonra 31/12/2007 tarihine kadar şirketlerin davalı ... tarafından yönetildiği, murisin sağlığında, işlerin yönetimine davacıları karıştırmadığı, işlerin yönetiminde davalı ...’ya güvenilmesi gerektiğinin söylendiği, davacılardan ...’nun 2003 yılında işletme bölümünden mezun olduğu, diğer davacı ...’nun 2009 yılında moda işletmeciliği bölümünden mezun olduğu, ...’nun ev hanımı olduğu, ...’nun üniversite öğrencisi olduğu anlaşıldığından, davacıların sözleşmenin yapıldığı tarih itibari ile, iş hayatı konusunda herhangi bir yeterli tecrübelerinin bulunmadığı ve davalının davacıların tecrübesizliğinden yararlanarak bu sözleşmeyi düzenlediği, davada gabinin objektif ve sübjektif unsurlarının mevcut olduğu gerekçesiyle asıl davanın kabulü ile; 150.000,00 TL’nin davalıdan alınıp davacılara verilmesine, birleşen davanın kısmen kabulüyle 500.535,35 TL’nin … davalıdan alınıp davacılara verilmesine, fazla istemin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacılar vekili ve katılma yoluyla davalı vekili temyiz etmiştir.

1-) Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, uyuşmazlığın Protokol başlıklı belgeye konu hisse devirleri ve taşınmazlara dair bulunmasına göre, davalı vekilinin tüm, davacılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.

2-) … davacıların gabin iddiası yalnızca protokol kapsamında devredilen şirket hisselerine dair olmayıp, protokolün 4. maddesinde bahsi geçen taşınmazlar yönünden de gabine dayandığına göre mahkemece bu taşınmazlar yönünden de gabinin sübjektif ve objektif unsurunun mevcut olup olmadığının tartışılıp değerlendirilmesi gerekirken, davacıların bu yöndeki talepleri karşılanmaksızın eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulması doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir. …”

 VI-) Yararlanılabilecek Monografiler:

Halit Kemal Elbir; Türk Pozitif Hukukunda Gabin, İstanbul, 1957.

Çiğdem Mine Aslan; Gabinin Unsurları ve Hukuki Sonuçları (BK. md. 21), Ankara, 2006.

Seda İrem Çakırca; 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Aşırı Yararlanma Kavramı, İstanbul, 2015.

Selmani Okumuş; 608 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Aşırı Yararlanma (Gabin), Ankara, 2015.

İrem Apaydın; 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Aşırı Yararlanma, Ankara, 2020.

Copyright © 2017 - 2024 Prof. Dr. İlhan Helvacı. Tüm hakları saklıdır.
X