Sitemizde, siz misafirlerimize daha iyi bir web sitesi deneyimi sunabilmek için çerez kullanılmaktadır.
Ziyaretinize varsayılan ayarlar ile devam ederek çerez politikamız doğrultusunda çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz.
X

Madde 77

I. Genel olarak

Üçüncü Ayırım

Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borç İlişkileri1

 

A.  Koşulları

I.   Genel olarak

Madde 77 - Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür.

Bu yükümlülük, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğmuş olur.

I-) 818 Sayılı Borçlar Kanunu:

(A) Şartlar

I - Umumiyet itibariyle

Madde 61 - Haklı bir sebep olmaksızın aharın zararına mal iktisabeden kimse, onu iadeye mecburdur. Hususiyle muteber olmayan veya tahakkuk etmemiş bulunan bir sebebe yahut vücudu nihayet bulmuş olan bir sebebe müsteniden ahzolunan şeyin, iadesi lâzımdır.

II-) Madde Gerekçesi:

Madde 76 - 818 sayılı Borçlar Kanununun 61 inci maddesini karşılamaktadır.

Tasarının iki fıkradan oluşan 76 ncı maddesinde, sebepsiz zenginleşmenin koşulları düzenlenmektedir.

 818 sayılı Borçlar Kanununda, 61 inci maddeyle başlayan “Üçüncü Fasıl / Haksız bir fiil ile mal iktisabından doğan borçlar” şeklindeki üst başlığın öğretide eleştirildiği göz önünde tutularak, bu üst başlık, Tasarıda “Üçüncü Ayırım / Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borç İlişkileri” şekline dönüştürülmüştür. 818 sayılı Borçlar Kanununun 61 inci maddesinin kenar başlığında kullanılan “A. Şartlar / I. Umumiyet itibariyle” şeklindeki ibareler, Tasarıda “A. Koşulları / I. Genel olarak” şeklinde değiştirilmiştir.

818 sayılı Borçlar Kanununun 61 inci maddesinde, “Haklı bir sebep olmaksızın âharın zararına mal iktisap eden kimse, onu iadeye mecburdur” denildiği hâlde, öğreti ve uygulamada ortaya çıkan yeni anlayışa uygun olarak Tasarının 76 ncı maddesinin birinci fıkrasında “Haklı bir sebep olmaksızın bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür.” denilmektedir.

Tasarının 76 ncı maddesinin ikinci fıkrasında, başlıca sebepsiz zenginleşme çeşitleri sayılmıştır.

III-) Kaynak İsviçre Borçlar Kanunu:

1-) OR:

Dritter Abschnitt: Die Entstehung aus ungerechtfertigter Bereicherung

A. Voraussetzung

I. Im Allgemeinen

Art. 62

1 Wer in ungerechtfertigter Weise aus dem Vermögen eines andern bereichert worden ist, hat die Bereicherung zurückzuerstatten.

2 Insbesondere tritt diese Verbindlichkeit dann ein, wenn jemand ohne jeden gültigen Grund oder aus einem nicht verwirklichten oder nachträglich weggefallenen Grund eine Zuwendung erhalten hat.

2-) CO:

Chapitre III: Des obligations résultant de l’enrichissement illégitime

A. Conditions

I. En général

Art. 62

1 Celui qui, sans cause légitime, s’est enrichi aux dépens d’autrui, est tenu à restitution.

2 La restitution est due, en particulier, de ce qui a été reçu sans cause valable, en vertu d’une cause qui ne s’est pas réalisée, ou d’une cause qui a cessé d’exister.

IV-) Yargı Kararları:

1-) YİBK, T: 09.10.1940, E: 47, K: 80:

"... İmdi henüz sabit olan alacaklarını firarî ve mütegayyibin hesabı cârisindeki matlubundan istifa etmemiş alacaklıların ahkâmı umumiyeye tevfikan hakkı mutalebeleri mevcut oldukça ve bunlar tesviye edilmedikçe Hazineye irat kaydedilecek hesabı câri matlup bakiyesi mevzuu bahsolamıyacağına ve gerek bu kanundan ve gerekse esbabı mucibe mazbatalarından bu kabil alacaklıların hakları iskat edildiği istidlâl olunamadığına ve bu gibi alacakların sakıt olduğuna dair ayrıca bir kanun da bulunmadığına binaen bu kabil ahvalde firarî ve mütegayyiblere izafetle Hazine hasım olacağına ve alacağın sübutu ve firarinin de matlubu bulunduğu takdirde bu matlubdan istifa olunması lâzım geleceğine mevcudun üçte iki ekseriyetile karar verildi. ..."(RG. 01.02.1941; S: 4723).

Not: Kararın şu şekilde özetlenmesi mümkündür:

“1- Değişmeye tabi olmayan kaçak ve kayıp kişilerdeki alacaklarını bu kişilerin Hazine’deki cari hesaplarından almamış olan alacaklıların genel hükümlere göre ileri sürecekleri istemlerinde Hazine hasım olur.

2- Bu hallerde kaçak kişinin cari hesabında alacağı bulunduğu takdirde sabit olan borcunun bu alacaktan ödenmesi gerekir.” (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları, C: 1, Hukuk, 1926-1941, 2. Basım, Ankara, 1984, s: 529).

2-) YİBK, T: 07.12.1955, E: 1955/18, K: 1955/27:

"... Haricen gayrimenkul satışına veya satış vaadine müteallik senetler hangi şekilde olursa olsun satış bedelinin istirdadı icra dairesinden talep edilemeyip mahkemeye ait ve bu gibi taleplerin tetkiki İcra Dairelerinin vazifesi haricinde olduğuna ve İcra ve İflas Dairesinin son içtihadının kanunun ruhuna uygun bulunduğuna üçte iki ekseriyetle 7.12.1955 tarihinde karar verildi. ..." (RG. 11.02.1956; S: 9231).

3-) YİBK, T: 27.01.1973, E: 1972/6, K: 1973/2:

"... 1-) Yokluk ile mutlak butlan halleri hariç ve kişinin gerçek dışı beyanı veya hilesi de sebebiyet vermemiş olmak kaydiyle, idarenin yanlış şart - tasarrufunu  (özellikle yanlış intibak işlemini), ancak iptal davası süresi veya kanunlarda özel bir süre varsa bu süre içinde yahut iptal davası açılmışsa dava sonuna kadar, geriye yürür şekilde geri alabileceğine,

2-) Bu süreler geçtikten sonra yanlış tasarrufun geriye yürür şekilde geri alınamıyacağına,

3-) Bu süreler geçtikten sonra yanlış tasarrufun geri alınması halinde geri alma gününe kadar doğmuş durumların, parasal sonuçları da dahil olmak üzere, hukuken kazanılmış durum olarak tanınması gerektiğine,

4-) Bu nedenle yanlış işlemin (intibakın) bu süreler geçtikten sonra geri alınması durumunda geri alma gününe kadar ödenmiş bulunan fazla paraların (aylıkların) hukuken geçerli bir nedenle ödenmiş bulunduğunun kabulü gerekmesi karşısında artık sebepsiz zenginleşme söz konusu olamıyacağından, sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanılarak geri istenemeyeceğine ve içtihatların bu yolda birleştirilmesine, ilk toplantı günü olan 27/1/1973 tarihinde üçte ikiyi aşan çoğunlukla karar verildi. ..." (RG. 04.04.1973; S: 14497).

4-) YHGK, T: 29.09.2022, E: 2020/13-338, K: 2022/1194:

“… III. GEREKÇE

23. Borcun kaynaklarından biri olarak öngörülen sebepsiz zenginleşme, BK’nın 61 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Benzer hükümler TBK’nın 77. ve devamı maddelerinde de yer almaktadır. BK’nın 61. maddesi; “Haklı bir sebep olmaksızın aharın zararına mal iktisabeden kimse, onu iadeye mecburdur. Hususiyle muteber olmayan veya tahakkuk etmemiş bulunan bir sebebe yahut vücudu nihayet bulmuş olan bir sebebe müsteniden ahzolunan şeyin, iadesi lazımdır” hükmünü haizdir.

24. Haklı bir neden olmaksızın başkasının malvarlığından ya da emeğinden zenginleşen kimse bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür (TBK m. 77). Bu yükümlülük özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan ya da gerçekleşmemiş veya sona ermiş bir nedene dayanması durumunda doğmuş olur. Zamanaşımına uğramış bir borcun ifasından veya ahlaki bir ödevin yerine getirilmiş olmasından kaynaklanan zenginleşmeler geri istenemez. Hukuka ya da ahlaka aykırı bir sonucun gerçekleşmesi amacıyla verilen şey geri istenemez. …

25. Buna göre borcun kaynağı olarak öngörülen sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik (illiyet) bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli haklı bir sebebe dayalı olmaması gerekmektedir.

26. Sebepsiz zenginleşmeden bahsedilebilmesi için aranan en önemli şart zenginleşenin mal varlığında meydana gelen artışın haklı bir sebebe dayanmamasıdır. Zira zenginleşmeyi doğuran sebep, kazandırma veya zenginleşenin müdahalesi ya da umulmayan bir olay olabilir. Nitekim BK’nın 61. maddesinde özellikle “haklı bir sebep olmaksızın” ifadesine yer verilmiş ve haklı olmayan sebep teşkil edecek hususlar örnek olarak sayılmıştır. Bu durumda kazandırmaya (edime) dayanan sebepsiz zenginleşme; “geçerli olmayan sebebe” veya “gerçekleşmemiş sebebe” veyahut da “sona ermiş sebebe” dayalı olarak gerçekleşebilir.

27. Sebepsiz zenginleşme hâlinde zenginleşen ve fakirleşen arasında kanun gereği bir borç ilişkisi doğmakta olup bu borcun konusu malvarlığında meydana gelen fazlalığın geri verilmesidir. Sebepsiz zenginleşmede sadece mal varlığındaki eksilmenin giderilmesinin talep edilmesi söz konusudur.

28. Görüldüğü gibi, sebepsiz zenginleşme ikincil (talî) nitelikte olup mal varlığındaki azalmanın başka aslî nitelikteki davalarla önlenmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme davası gündeme gelemez. Başka bir anlatımla aynı olayda, aynî haktan (istihkak davası), zilyetlikten, sözleşmeden, sözleşme benzeri hukukî ilişkiden veya haksız fiilden kaynaklanan bir talebin ileri sürülmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulama alanı bulamayacaktır. …”

5-) YHGK, T: 26.09.2019, E: 2017/963, K: 2019/955:

“... Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda (BK) olduğu gibi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) da sözleşme borç ilişkisinin kaynakları arasında sayılmış ve sözleşmenin tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulacağı (TBK. m.1) hüküm altına alınmıştır.

Belirtmek gerekir ki, bir hukuki işlemin geçerli ve amacına uygun hukuki sonuçlar doğurabilmesi için o hukuki işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukuki sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir. Sözleşmelere egemen olan ilke şekil serbestisidir. Buna göre, kural olarak, kanunda tersine bir açıklık olmadıkça sözleşmeler herhangi bir şekil şartına tabi değildir (BK m. 11/1; TBK m. 12/1). Bununla birlikte, bazı sözleşmelerin geçerli olabilmeleri yasaca belirli bir şekle uygun olarak yapılmaları koşuluna bağlanmıştır. Taraflar da, kanunun herhangi bir şekil koşuluna tabi tutmadığı bir sözleşmenin geçerliliğini, belli bir şekilde yapılmasını hükme bağlayabilirler. İlk belirtilen yasal şekil, ikincisinde ise “taraflarca kararlaştırılan şekil” (BK m. 16; TBK m. 17) söz konusudur.

Diğer taraftan şekil zorunluluğunun öngörüldüğü sözleşmelerde; kanunun öngördüğü şeklin bir geçerlilik (sıhhat) şartı olarak düzenlendiğini, buna uyulmadan yapılan sözleşmelere “geçersizlik” müeyyidesinin bağlandığını, bunun hukuki mahiyet olarak emredici nitelikte olduğunu, bu nedenle de “geçersizlik” müeyyidesine bağlanan şekil eksikliğinin hâkim tarafından, taraflar ileri sürmeseler dahi, yargılamanın her aşamasında resen göz önüne alınması gerektiğini belirtmekte yarar vardır.

Bu noktada, sebepsiz zenginleşmenin (haksız iktisabın) temelinin hakkaniyet esasına dayanmakta olduğunu ve sebepsiz zenginleşmenin asıl unsurunu da “denkleştirici adalet” ilkesinin oluşturduğunu belirtmekte yarar vardır.

Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri vermek zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hâle getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2/2. maddesinde düzenlenen hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralı, hâkime özel ve istisnai hâllerde (adalete uygun) hüküm verme olanağı sağlamaktadır. Yargı organları, çıkarlar dengesini ve adalet duygularını gözeterek toplumun gereksinimlerini karşılamakla yükümlüdür.

Ülkemizde yaşanan enflasyon ortamı nedeniyle, paranın değeri (alım gücü) aradan geçen uzun zamana bağlı olarak düşmektedir. Doğal olarak belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın iade günündeki alım gücü arasında fark edilir ölçüde azalma olmaktadır.

Geçersiz sözleşme gereğince, akdin düzenlendiği tarih itibariyle verilen paranın aynen iadesine karar verilmesi ise, enflasyonist etkilerin yoğun olarak yaşandığı ülkemizin ekonomik ortamında büyük adaletsizlikler doğurur. Bu da toplamsal barış ve huzuru engeller.

Bu ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.10.2014 tarihli ve 2013/1-1117 E. 2014/745 K.;07.02.2001 tarihli ve 2000/13-1729 E., 2001/32 K. sayılı ve 11.06.2003 tarihli ve 2003/13-414 E., 2003/410 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir. ...”

6-) Y. 7. HD, T: 05.12.2022, E: 2022/4751, K: 2022/7451:

"... Dava, harici satış sözleşmesine dayalı tapu iptal ve tescil, ikinci kademede tazminat istemine ilişkindir.

Davacı vekili, … taşınmazın hissedarlarından M.’nin gerek babası ... gerekse teyzesi ... ...’den gelen tüm hak ve hisselerini 1989 yılında adi yazılı belge ile satın aldığını, satıştan 3 yıl kadar sonra M.’nin vefat ettiğini ve bu parselle ilgili intikal işlemleri mirasçıları olan davalılar tarafından tamamlanmadığını, müvekkilinin satış yapılan 1989 yılından bu yana fiilen nizasız ve fasılasız taşınmazı malik gibi zilyetliğini kullanmakta olduğunu, … taşınmazdaki davalıların intikalen gelen tüm hisselerinin (M.’nin mirasçılarının bu parseldeki tüm hissesinin) iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen ilk kararın, bir kısım davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 01.03.2021 tarih, 2017/3509 Esas, 2021/1351 Karar sayılı ilamı ile "… davacı ile davalılar murisi M. arasında hukuken geçerli bir satış sözleşmesi bulunmadığından mahkemece tapu iptal ve tescil talebinin reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru değildir. Öte yandan, davacının tapu iptal ve tescil talebi yanında ikinci kademede tazminat isteği de bulunmaktadır. Mahkemece ortada geçerli bir satış sözleşmesi bulunmadığından davacının ikinci kademedeki tazminat talebi yönünden bir değerlendirme yapılması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş..." gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.

Tapulu taşınmazlarda mülkiyetin devrini öngören her türlü sözleşmelerin resmî şekilde yapılması zorunludur. Bu bir geçerlilik koşuludur (4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 706; BK m. 213; TBK m. 217; Noterlik Kanunu m. 60/3; Tapu Kanunu m. 26). Resmî biçimde yapılmayan sözleşmeler hukuken geçersiz olup, geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz. Bu durumda taraflar verdiklerini sebepsiz zenginleşme kuralları gereğince geri isteyebilirler.

Bu durumda, sebepsiz zenginleşmenin (haksız iktisabın) temelinin hakkaniyet ilkesine dayandığını belirtmekte yarar vardır. TBK’nın 79. maddesinin birinci fıkrasına göre sebepsiz zenginleşen, zenginleşmenin geri istenmesi sırasında elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği kısmın dışında kalanı geri vermekle yükümlüdür. Ancak maddenin ikinci fıkrasında zenginleşen, zenginleşmeyi iyi niyetli olmaksızın elden çıkarmışsa veya elden çıkarırken geri vermek zorunda kalabileceğini hesaba katması gerekiyorsa, zenginleşmenin tamamını geri vermekle yükümlü olduğu düzenleme altına alınmıştır.

Ancak, bazı durumlarda zenginleşmenin tamamının geri verilmesi durumunda dahi diğer tarafın zararı tamamen karşılanmayabilir. Özellikle para borçlarında aradan geçen uzun zaman nedeniyle paranın değer kaybetmesi nedeniyle bu gibi durumlarla karşılaşılmaktadır. Bu hâlde sebepsiz zenginleşmenin temelinin “hakkaniyeti” sağlamak olduğu göz önüne alındığında paranın aynen iadesi ile adaletin tam olarak sağlanamayacağı açıktır.

Bu durumda Yargıtay içtihatları ile yaygınlaşarak kullanım alanı bulan “denkleştirici adalet ilkesi” gündeme gelmektedir. Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri vermek zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hâle getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.

Türk Medeni Kanunu’nun 2/2. maddesinde düzenlenen hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralı, hâkime özel ve istisnai hâllerde (adalete uygun) hüküm verme olanağı sağlamaktadır. Yargı organları, çıkarlar dengesini ve adalet duygularını gözeterek toplumun gereksinimlerini karşılamakla yükümlüdür.

Enflasyon, paranın değerini (alım gücü) aradan geçen zamana bağlı olarak düşürmektedir. Doğal olarak belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın iade günündeki alım gücü arasında fark edilir ölçüde azalma olabilmektedir.

Geçersiz sözleşme gereğince, akdin düzenlendiği tarih itibariyle verilen paranın aynen iadesine karar verilmesi ise, enflasyon nedeniyle büyük adaletsizlikler doğurur. Bu da toplamsal ... ve huzuru engeller.

Tüm bu açıklamalara göre; mahkemece uyulmasına karar verilen Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin bozma ilamında da belirtildiği üzere, davacı ile davalılar murisi M. arasında hukuken geçerli bir satış sözleşmesi bulunmadığından mahkemece tapu iptal ve tescil talebinin reddine karar verilmesi yerinde olup, böyle bir durumda, taraflar ancak birbirlerine verdiklerini denkleştirici adalet ilkesine göre geri alabilirler.

Somut olayda; mahkemece davaya konu adi yazılı tarihsiz sözleşmede, taraflarca, satış bedelinin kararlaştırılmadığı belirtilerek sözleşmede yer almayan bir bedel esas alınarak hesaplama yapılmış ve dava, bu bedel üzerinden kabul edilmiştir. Oysa, davaya esas alınan tarihsiz adi yazılı satış sözleşmesinde; satışını verdim ibarelerinden sonra hem yazı hem de rakam ile 50.000.000 (elli milyon) TL yazılmak suretiyle satış bedeli, açıkça ifade edilmiştir.

O halde mahkemece, sözleşmede belirlenen bu bedel üzerinden yukarıda ayrıntılı şekilde açıklanan denkleştirici adalet ilkesi uyarınca bir değerlendirme yapılarak, … hüküm kurulması gerekirken, …”

V-) Yararlanılabilecek Monografiler:

Kudret Ayiter; Medeni Hukukta Tasarruf Muameleleri, Ankara, 1953.

Seza Reisoğlu; Sebepsiz İktisap Davasının Genel Şartları, Ankara, 1961.

M. Turgut Öz; Öğreti ve Uygulamada Sebepsiz Zenginleşme Borçlar Kanunu 61 - 66. Maddelerine İlişkin İçtihatlar İle, İstanbul, 1990.

Turgut Öz; Taşınır Mülkiyeti Devrinin Borçlandırıcı İşlemle İlişkisi – Borç Olmayan Şeyin Ödenmesi – Gerçekleşmeyen Sebebe Dayanan İktisap – Şekle Aykırılığın Dürüstlük Kuralı Yardımıyla Aşılması, İstanbul, 2020.


1   818 sayılı Borçlar Kanununun 61 inci maddesiyle başlayan “Üçüncü Fasıl / Haksız bir fiil ile mal iktisabından doğan borçlar” şeklindeki alt başlık, öğretideki eleştiriler göz önünde tutularak, Tasarıda “Üçüncü Ayırım / Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borç İlişkileri” şeklinde değiştirilmiştir.

 

Copyright © 2017 - 2024 Prof. Dr. İlhan Helvacı. Tüm hakları saklıdır.
X